2 Haziran 2012 Cumartesi

GÜZEL ONURLU YARINLAR İÇİN EL ELE?


Lise'den
Bir ülkenin sağlam bir yapıya sahip olması demek o ülkenin eğitim ve sosyo ekonomik temelinin iyi olduğu anlamına gelir. Bir ülkenin eğitim anlayışı; toplumun bütün sorunlarını işleyen, bilgiyi soyut niteliğinden arındıran ve eğitimi zihinsel çalışmanın yanı sıra bedensel emeği geliştirici olmalıdır. Ancak ülkemiz eğitim kurumlarında saydıklarımızı görmek veya uygulandığına tanık olmak mümkün değil. Ülkemiz eğitim kurumlarında geçmişten bugüne oturtulmaya çalışılan oldukça başarı sağlanan bilgi, öğretim veya aydınlanmadan uzak sadece var olan sistemin devamının ihtiyacını karşılayacak öğretim programı, politikası uygulanmaktadır. Uygulanan eğitim programları toplumun, halkın, gençlerin öğrenme açlığının önünü açan, bilgi ve becerilerini ortaya çıkaran, geliştiren, halkın gerçek yaşantısını, ihtiyaçlarını, bilgi gereksinmesini karşılayan bir eğitim sisteminden çok çok uzaktadır. Alışılagelmiş bilgi kırıntıları ve sadece onlar tarafından öğretilmesi gerekenin yığınlar halinde sunulduğu, öğrencinin bunları istemese de öğrenmek veya ezberlemek zorunda olduğu gün gibi ortadadır.

Öğrencilerin derslerinin ezbere dayalı olması öğrenme heveslerini zamanla köreltiyor, öğrencinin sınırlı da olsa öğrenme isteği, ders çalışma potansiyeli zamanla yok olma derecesine geliyor. Öğrenciyi etkileyen sorunlar sadece bununla bitmiyor, öğrenci dışarıda ailesiyle, çevresiyle yaşadığı her türlü ekonomik sosyal sıkıntıyla tam bir çıkmaz içine girebiliyor. Tıpkı halkı olduğu gibi öğrenciyi de bu sorunlarla boğuşmaya iten sebepler bir halka şeklinde birbirine kenetli kendini gösteriyor ve öğrenciye bir alternatif sunulmazsa tam da istenildiği gibi içine girdiğinde daha da boğulacağı düzenin peşinden sürüklenmesine sebep oluyor.
Bilindiği gibi ülkemiz çok uluslu bir yapıya sahip. Yıllardır uygulanan, asimilasyon ve inkâr ve imha politikalarıyla elde edilen bölünmenin ( Türk-Kürt, alevi-Sünni) etkisiyle halk içerisinde, özellikle gençlerde ciddi olumsuz kişilikler oluşuyor. Olumsuz davranış ve kişiliği yaşatmaya gebe olan gençler, bu karışıklık içinde yaşamı kendi istediği doğrultuda yönlendiremiyor. Ülkemiz egemen sisteminin ve onun bir parçası olan eğitim kurumlarının en büyük işlevi tam da bu karışıklık içinde kendini gösteriyor. Hayatları talan edilmiş yığınlarca genç. Evet, gençlerin hayatları talan ediliyor, gençler dışlanılıyor, yok sayılıyor.
Eğitim bir araç olarak kullanılıyor ve gençler robotlaştırılarak sistemin devamı sağlanmaya çalışılıyor.
Hal böyleyken öğrenciler okuldan ve dersten bıkmış, yaşadığı boşluğu farklı zevklerle! Doldurmaya çalışıyor ya da kendi karanlık boşluğunda giderek derinlere gömülüyor. Tıpkı günümüz öğrencilerinin kendi kültürlerinden, yaşamlarından uzaklaşıp farklı kültürlere yönelmeleri gibi. Kendine ait değerleri yitirip farklı bir yaşamın peşinden sürükleniyorlar. Tabi peşinden sürüklendiği yaşamın aslında kendi gerçek yaşamıyla pek alakası yok. Hayatı yeni yeni anlamlandırmaya çalışan genç ciddi bir bocalama dönemine giriyor. Kendine, çevresine, kültürüne yabancılaşmış bireylerle doluyor okullarımız. Kendini bir türlü bulamayan, doğru yaşamak konusunda fikir sahibi olmayan, kendisine gösterilenin dışında başka bir yaşam olduğundan haberdar olmayan-olamayan genç, zamanla kötü alışkanlıklar edinmeye başlıyor. Yaşadığı boşluğu eroin, esrar, sigara, içki vb. şeylerle gidermeye çalışıyor. Hatta daha da ileri giderek arkadaşlarına da bu konuda yol gösteriyor. Eğitim kurumları giderek yozlaşmanın, çeteleşmenin, haraç alıp vermenin yaşandığı yerler haline geliyor.
Öte taraftan eğitim sisteminin bozukluğu, verilen eğitimin yetersizliği farklı iş sahalarının açılmasına zemin hazırlıyor. Son yıllarda yaygınlaşan dershaneler bunun en güzel örneği. Dershaneye gitmek zorunda olan öğrenci milyarlarca parayı alacaklısı olan dershaneye yatırıyor. Tabi harcanan bu kadar paranın karşılığında mutlaka eşit olmayan bir sınavı kazanmak zorunda olan birey ailesine karşı sorumluluk hissederek baskı altında kalıyor. Bu durum öğrenciler üzerinde ciddi bunalımlara yol açabiliyor. Eğer aileler de bu konuda çocuklarına olumlu bir şekilde yaklaşmıyorsa durum daha da ağırlaşıyor. Paranın her kapıyı açtığı düşüncesi yaşamımızın her yerine nüfuz ettiği için dershaneye ödenen paralar, öğrenciye müşteri gözüyle bakılması, ailelerin çocuklar üzerindeki maddi manevi baskısı eklenince çoğu öğrenci bu kadar baskının altında bir kez daha mağlup oluyor.
Buraya kadar bahsettiklerim genel sorunlarla ilgiliydi. Okulumla ilgili bir olumsuzluğu paylaşmam eğitimin niteliğini ve gençler üzerindeki etkisini kanıtlar niteliktedir. Ümraniye 75. Yıl Cumhuriyet Meslek Lisesi'nde 2003-2004 öğretim yılı başlangıcında bilgisayarlı muhasebe bölümü, bilgisayar programcılığı ve muhasebe olarak bölündü. Biz öğrenciler olarak bu duruma bir hayli sevindik ve bunun bize verilmiş bir şans olduğunu düşündük. Oysa sevincimiz kursağımızda kaldı. Çünkü bölümler isteğe veya not ortalamasına göre değil parasına göre ayrılmıştı. Yani parası olmayan aileler veya bu bölümlerde okumak isteyen öğrencilerin yeterli parası olmak zorundaydı. Eğitim hakkımız bir kez daha "parası olan düdüğü çalar" anlayışıyla elimizden alınmıştı.
Artık olumsuzluklar o kadar arttı ki birbirine kenetlenmiş halkalar halinde koskocaman bir yanlışa neden oluyor ve bir sürü genç insanın hayatları ellerinden çalınıyor. Böyle bir sistem içerisinde bizler iyi eğitim görmek için çabalamak bir yana, insanlığımızı yitirmemek için direniyoruz. İnsanlık için, halk için, öğrenciler için faydalı olma şansımız, iyilik, doğruluk gün geçtikçe yok ediliyor. Böyle bir düzende en anlamlı yaşam, iyi ve güzel olan için mücadele edilen yaşam değil midir? Yüreğimizdeki bu onurlu haykırış susmadıkça bizden sonra gelecekler de bilinçlenecektir. Daha güzel yarınlar için, daha aydınlık günler için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirip geç kalınmış denilen başlangıcı gerçekleştirmeliyiz. Talan edilmiş günlerden arınıp güzel, onurlu yarınlar için el ele!

Bilgisayar Muhasebe Bölümü'nden bir DGH'li
ÖZGÜR DÜŞÜN SAYI-31

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder